Bu Blog'da Ara

28 Aralık 2014 Pazar

Kotu Kalpli Yasli Adam

KOTU KALPLİ YASLİ ADAM
İlkbahar mevsimi olmustu ve bisikletimle disari cikmaya karar vermistim.Bisikletimle bir hiz yapayim derken freni o anda sikamadim.Ve yasli bir adamla o sirada karsilastim.
Hizla onumdeki rampadan uctum.
Yasli adam sinirle cikisti.Onune bakmiyor musun diye.Zaten kotu bir halde oldugum icin adama sinirlendim.Elinizdeki sincapla nereye gidiyorsunuz diye sordum.Bir opera salonuna gidiyorum bundan size ne ayrica dedi.Siyah sapkasini duzelterek.Uzuldum ve zoruma gitti.Toparlanarak bisikletimi surmeye devam ettim.O anda iyi ve kotu arasindaki farki bir kez daha ayirt ettim.Ben bana cikismasina ragmen yasli adama kotu bir laf etmemistim.Ve yoluma devam etmistim.Aslinda ortadaki tum sorun iyi ve kotu arasindaki catismaydi.

Merve İmral

25 Aralık 2014 Perşembe

Beyaz Karanlık

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken cıvıl cıvıl ormanın tam ortasında bir köy varmış. Az nüfuslu olmasından mıdır ya da havası, suyundan mıdır bilinmez ama bu köyde kavga gürültü olmaz, insanlar hep iyi geçinirmiş. Tıpkı diğer herkes gibi üzerine düşen görevleri eksiksiz bir şekilde yerine getiren fırıncının toy oğlu, pek iş bilmezmiş. Babası fırındaki işlerin nasıl yürüdüğünü öğretmek için çabalar dururmuş. Hâl böyle olunca da bizim oğlanın hatalarının cezası hep odun parçalamak olurmuş tabi. Günlerden birgün, bizim genç Albert, parçaladığı kütükleri fırına taşımadan önce oturmuş büyükçe bir kayanın üstüne soluklanırken bir parıltı ilişmiş gözüne. Birkaç saniye öylece bakakalmış. Gördüğü bu şey bir ışık topuymuş ve birdenbire ormanın derinliklerine doğru yol almış. Bizim oğlan da yerinden fırlayıp takılmış peşine. Yol boyunca takip etmiş bu ışığı genç adam fakat ormanın derinlerine indikçe kafayı yiyecek duruma gelmiş. O gördüğü ışık topu, sürekli olarak bir görünüp bir kayboluyormuş. Albert, neye uğradığına, daha doğrusu neyin içine sürüklendiğine anlam verememiş bir türlü. Vazgeçmeyi düşünse de yapamıyor, merakına yenik düşerek takibe devam ediyormuş. Tam ulaştım dediği, yaklaştığı anda birdenbire ağaçların arasından kapkara elbisesi ve beyaz, gür sakalıyla yaşlı bir adam belirmiş. Tekrar neye uğradığını şaşırmış, içini kaplayan büyük korkuyu dizginlemeye çalışır halde soluklanırken, yaşlı adam yüksek bir sesle çıkışmış:
-Sen burada ne arıyorsun!
Delikanlı titrek bir sesle yutkunarak cevap vermiş:
-Bir ışık var, ışık topu. Onu takip ediyorum.
Yaşlı adam, ışık topuna erişimin kişiye getireceği bir ömür refahtan, topraklarına kazandıracağı olağanın üç misli bereketten, şanstan bahsederken durmuş. Kafasını eğmiş ve birkaç saniye sessizce bekledikten sonra sert bir yüz ifadesiyle kafasını kaldırıp "Kesin görünene karşın iyilikler de tek başına, saf olarak gelmez. Ne olursa olsun sonunu net olarak kestiremezsin evlat." demiş ve ortadan kaybolmuş. Bizim delikanlı, yaşlı adamın bu son, kendince gereksiz tavrına bir anlam verememiş. Adamın akli dengesinden şüphe ederek yoluna devam etmiş. Bir süre sonra ışık topunu tekrar görmüş ve birkaç adım daha takip ettikten sonra o ışık topunun diğer yüzlercesinin arasına katıldığı ufak bir düzlükte bulmuş kendini. Büyülenmiş adeta. Hayrete düşmüş. Gözlerini alamamış o muazzam görüntüden. Atlamış aralarına büyük bir heyecanla ve parmağını bu ışık toplarından birtanesine doğru yavaşça yaklaştırıp onu hissetme, inceleme arzusuyla dokunuvermiş. Aniden delikanlının etrafında çember şeklinde ve büyük bir hızla birikip dönerek yükselmeye başlamış yüzlercesi. En tepede birleşip, kocaman bir top haline bürünüp gürültülü bir şekilde patlamış. Saatin de etkisiyle hava birdenbire zifiri karanlığa bürünmüş. Albert ise dımdızlak kalmış büyük bir korku ve göğsünü delip geçecekmişçesine atan kalp ritimleriyleriyle. Hayal kırıklıkları, kafasındaki soru işaretleri ve gecenin onda uyandırdığı tedirginlikle köye dönüş yoluna koyulmadan önce bir süre beklemiş kendine gelmek için. Eve varır varmaz kendini yatağa atıp gözlerini tavana dikmiş. Saatler süren düşsel çatışmalarından, olanlara anlam yükleme çabalarından yorgun düşüp uyuyakalmış. Sabah olup uyandığı değişen hiçbir şey yokmuş. Eski hayatına o gece yaşanmamışçasına devam etmiş. Günler günleri kovalamış, haftalar haftaları. Ektikleri ürünler çürümeye, hastalıklar üremeye, kıtlık ve kuraklık baş göstermeye başlamış. Zor şartlar insanları öylesine etkilemiş ki, köyde kavga gürültü hiç eksik olmaz olmuş.
Köy nüfusu iyice azalıp yok olmaya yüz tutunca aynı yaşlı amca köy meydanında isyan edip bağrınan Albert'ın karşısında belirivermiş. "Anladın mı evlat?!" demiş. Albert "anladım" demiş. "Anladım!" Yaşlı adam şöyle bir tebessüm etmiş, yine parmağını şıklatarak kaybolmuş. Ama bu sefer, tüm o kötülükleri, kendi yarattığı ışık topuna dair herşey de beraberinde yok olmuş ve köy eski haline tek saniyede geri dönmüş.

posted from Bloggeroid

18 Aralık 2014 Perşembe

GÖK GİRSİN KIZIL ÇIKSIN !

Tür:Masal


GÖK GİRSİN KIZIL ÇIKSIN !

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Sungur Alp adında yiğit bir çeri varmış.Ülkesi için savaşır kazandığı ganimeti de ülkesindeki yoksullara dağıtırmış.Bir gün Çinli bir tüccar Türk diayrına gelmiş,oraya yerleşmiş ve Sungur Alp'i izlemeye başlamış.Sungur Alp'in yaptığı yiğitlikleri ve gücünü gören Çinli tüccar Türk kağanını öldürmek için Sungur Alp'in aklını zehirlemeye karar vermiş.Oysaki Sungur Alp namert değil, mert bir ermiş.Sungur Alp'in hakkında her şeyi öğrenen Çinli çok zor olsa da kağanı öldürebilecek tek kişinin Sungur Alp olduğunu anlamış.Sungur Alp Çinlileri sevmez hatta ülkesinde Çinli yaşamasını istemezmiş. Çinliler çoğaldıkça çoğalıyor ve Türk budunu için tehlike yaratıyor, ülkedeki her türlü sorunun altından on küçük sinsi adamlar çıkıyormuş. Sungur Alp bunu kağana söylese de kağanın Çinli hatunu onu büyüsü ile bağladığı için bir şey yapamazmış.Türkler büyü bilmezlermiş . Çinliler, Türkleri savaşta yenemedikleri için onların içine fesat sokarak,büyü yaparak Kağanları, Sadları, Teginleri birbirlerine düşürüyorlarmış ve bu sayede hem Türk akınlarından kurtuluyor hemde Türkleri yönete biliyorlarmış.





Günlerden bir gün Kağan Sungur Alp'i yanına çağırmış ve Çin'e gitmesini oradaki krala yazdığı mektubu iletmesini istemiş.Sungur Alp "Buyruk Kağan'ın dır." diyip yola çıkmış. Sungur Alp'in yanına yolu göstermesi için kem gözlü, yılan beyinli Çinli tüccar görevlendirilmiş. Çinli, Sungur Alp'e sürekli fesat vererek mektubu okumasını içinde önemli bir şey olup olmadığına bakmasını söylemiş.Sungur Alp hiç bir zaman Çinliyi dinlemez hatta oan değer vermediği için varlığını bile hissetmezmiş.Bir gece bozkırın sonsuz sessiz ve güzelliği içinde Sungur Alp uyurken bir rüya görmüş.Rüyasında Bilge Kağan ona mektubu okumasını içinde Türk ulusunu ilgilendiren çok önemli bir bilgi olduğunu ayrıca Türk ulusunun kurtuluşunun kağanı öldürmek olduğunu söylemiş. Sungur Alp uyandığında tereddüt etse de mektubu okumuş.Mektupta Türk elinin Çinliler tarafından yönetiliceğine dair bir anlaşma olduğunu görmüş. Kağanın bunu nasıl yaptığını anlamaya çalışırken Çinli hatunun büyüsüyle büyülendiği aklına gelmiş.Çinli tüccar, Sungur Alp'in mektubu okuduğunu anlamış ve Sungur Alp'in yanından kaçarak Çin kralının yanına gitmiş ona Sungur Alp'in rüyasını kontrol ettiğini ve kağanı öldürmesi gerektiğini söylediğini anlatmış.Bunu duyan Çin kralı, tüccarı zengin etmiş,ardından ordusunu toplayıp Türkeline yola çıkmış. Kağan öldüğü anda saldırı yapmayı planlıyormuş.Gece olunca Sungur Alp kağanın çadırına girip kağanı öldürmüş , hatunu yerinde bulamayınca işin içinde bir Çin oyunu olduğunu anlamış hemen çadırdan dışarı çıkmış ve Çin ordusunun yaklaştığını görmüş.Çinlilerin oyununa kandığını anlayan Sungur Alp.İçindeki kini atmak için öldürebildiği kadar Çinli öldürmek istemiş.Türk elinde savaş başlamış ancak Çinli savaşçılar çok fazla oldukları için Türkeli savaşı kaybetmiş ve Çin'e esir düşmüş.Çinliler amacına ulaşmış, buna dayanamayan Sungur Alp kendini öldürmüş . Türkler o günden sonra kurtulacakları gün için and içmişler.

"GÖK GİRSİN, KIZIL ÇIKSIN!"

15 Aralık 2014 Pazartesi

Kralicenin Kizlari

KRALİCENİN KİZLARİ
Bir varmis bir yokmus,evvel zaman icinde kalbur saman disinda uzak bir ulkede bir kralice yasarmis.Bu kralicenin iki kizi varmis.
 
Kralicenin kucuk kizi cok vefakarken buyuk kizi ise bir o kadar kendinden baska kimseyi dusunmezmis.Hatta kendisine iyilik yapanlari zavalli bulurmus.Kralice,buyuk kizina ne kadar akil verse de,kizsa da bagirip cagirsa da asla onu dinlemez herzaman kendi istedigini yaparmis.Gunlerden bir gun kralice ve kizlari sarayin uzaginda bir gol kenarina gezintiye cikmislar.Kralice ve iki kizi golun kenarinda oturmus etrafi izliyorken,kucuk kiz golde bir cinin yansimasini gormus.Cin sadece kucuk kiza gozukurmus ve ondan baska kimse o anda onu goremezmis.Kiz da onlara farkettirmeden cinin yansimasini takip etmis.Cin,"gel"demis."Su agacin arkasina bak"Kiz agacin arkasina gitmis ve atiyla birlikte cok yakisikli bir prens gormus.Kiz prense bakarken prens de kizin ona baktigini fark etmis."Merhaba"demis.Prens ve kiz o gun sabaha kadar kirlarda gezip konusmuslar ve cok yakinda birbirlerine asik olmuslar.Prens ve kralicenin kucuk kizi ailelerinin evlenmek icin rizalarini istemisler.İki taraf da mutlulukla kabul etmisler.Boylece prens ve kralicenin kucuk kizi evlenmisler ve cok mutlu olmuslar.Haberi alan buyuk kiz kardes ise hirsindan oracikta oluvermis.Onlar ermis muradina,buyuk kiz kardes ise yolun sonuna... 
Merve İmral

Panda ve Kaplan

PANDA VE KAPLAN
Cok buyuk bir ormanda bir panda ve kaplan yasarmis.
  

Bir gun panda yiyecek bir seyler bulmak icin ormanda yuruyuse cikmis.Yururken ormandaki vahsi kaplana rastlamis.Panda uysal ve sakin bir yapiya sahip oldugu icin kaplandan hic hoslanmazmis.Kaplansa onu gorunce gayet sicak ve sevecen bir sekilde selam vermis:
-Ooo panda kardes,nasilsin bu sicakta yemek bulmak zordur kolay gelsin sana demis.Panda o anda ne kadar onyargili oldugundan utanarak hemen kaplanin yanindan hizla uzaklasmis.
Merve İmral