Bu Blog'da Ara

28 Aralık 2014 Pazar

Kotu Kalpli Yasli Adam

KOTU KALPLİ YASLİ ADAM
İlkbahar mevsimi olmustu ve bisikletimle disari cikmaya karar vermistim.Bisikletimle bir hiz yapayim derken freni o anda sikamadim.Ve yasli bir adamla o sirada karsilastim.
Hizla onumdeki rampadan uctum.
Yasli adam sinirle cikisti.Onune bakmiyor musun diye.Zaten kotu bir halde oldugum icin adama sinirlendim.Elinizdeki sincapla nereye gidiyorsunuz diye sordum.Bir opera salonuna gidiyorum bundan size ne ayrica dedi.Siyah sapkasini duzelterek.Uzuldum ve zoruma gitti.Toparlanarak bisikletimi surmeye devam ettim.O anda iyi ve kotu arasindaki farki bir kez daha ayirt ettim.Ben bana cikismasina ragmen yasli adama kotu bir laf etmemistim.Ve yoluma devam etmistim.Aslinda ortadaki tum sorun iyi ve kotu arasindaki catismaydi.

Merve İmral

25 Aralık 2014 Perşembe

Beyaz Karanlık

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken cıvıl cıvıl ormanın tam ortasında bir köy varmış. Az nüfuslu olmasından mıdır ya da havası, suyundan mıdır bilinmez ama bu köyde kavga gürültü olmaz, insanlar hep iyi geçinirmiş. Tıpkı diğer herkes gibi üzerine düşen görevleri eksiksiz bir şekilde yerine getiren fırıncının toy oğlu, pek iş bilmezmiş. Babası fırındaki işlerin nasıl yürüdüğünü öğretmek için çabalar dururmuş. Hâl böyle olunca da bizim oğlanın hatalarının cezası hep odun parçalamak olurmuş tabi. Günlerden birgün, bizim genç Albert, parçaladığı kütükleri fırına taşımadan önce oturmuş büyükçe bir kayanın üstüne soluklanırken bir parıltı ilişmiş gözüne. Birkaç saniye öylece bakakalmış. Gördüğü bu şey bir ışık topuymuş ve birdenbire ormanın derinliklerine doğru yol almış. Bizim oğlan da yerinden fırlayıp takılmış peşine. Yol boyunca takip etmiş bu ışığı genç adam fakat ormanın derinlerine indikçe kafayı yiyecek duruma gelmiş. O gördüğü ışık topu, sürekli olarak bir görünüp bir kayboluyormuş. Albert, neye uğradığına, daha doğrusu neyin içine sürüklendiğine anlam verememiş bir türlü. Vazgeçmeyi düşünse de yapamıyor, merakına yenik düşerek takibe devam ediyormuş. Tam ulaştım dediği, yaklaştığı anda birdenbire ağaçların arasından kapkara elbisesi ve beyaz, gür sakalıyla yaşlı bir adam belirmiş. Tekrar neye uğradığını şaşırmış, içini kaplayan büyük korkuyu dizginlemeye çalışır halde soluklanırken, yaşlı adam yüksek bir sesle çıkışmış:
-Sen burada ne arıyorsun!
Delikanlı titrek bir sesle yutkunarak cevap vermiş:
-Bir ışık var, ışık topu. Onu takip ediyorum.
Yaşlı adam, ışık topuna erişimin kişiye getireceği bir ömür refahtan, topraklarına kazandıracağı olağanın üç misli bereketten, şanstan bahsederken durmuş. Kafasını eğmiş ve birkaç saniye sessizce bekledikten sonra sert bir yüz ifadesiyle kafasını kaldırıp "Kesin görünene karşın iyilikler de tek başına, saf olarak gelmez. Ne olursa olsun sonunu net olarak kestiremezsin evlat." demiş ve ortadan kaybolmuş. Bizim delikanlı, yaşlı adamın bu son, kendince gereksiz tavrına bir anlam verememiş. Adamın akli dengesinden şüphe ederek yoluna devam etmiş. Bir süre sonra ışık topunu tekrar görmüş ve birkaç adım daha takip ettikten sonra o ışık topunun diğer yüzlercesinin arasına katıldığı ufak bir düzlükte bulmuş kendini. Büyülenmiş adeta. Hayrete düşmüş. Gözlerini alamamış o muazzam görüntüden. Atlamış aralarına büyük bir heyecanla ve parmağını bu ışık toplarından birtanesine doğru yavaşça yaklaştırıp onu hissetme, inceleme arzusuyla dokunuvermiş. Aniden delikanlının etrafında çember şeklinde ve büyük bir hızla birikip dönerek yükselmeye başlamış yüzlercesi. En tepede birleşip, kocaman bir top haline bürünüp gürültülü bir şekilde patlamış. Saatin de etkisiyle hava birdenbire zifiri karanlığa bürünmüş. Albert ise dımdızlak kalmış büyük bir korku ve göğsünü delip geçecekmişçesine atan kalp ritimleriyleriyle. Hayal kırıklıkları, kafasındaki soru işaretleri ve gecenin onda uyandırdığı tedirginlikle köye dönüş yoluna koyulmadan önce bir süre beklemiş kendine gelmek için. Eve varır varmaz kendini yatağa atıp gözlerini tavana dikmiş. Saatler süren düşsel çatışmalarından, olanlara anlam yükleme çabalarından yorgun düşüp uyuyakalmış. Sabah olup uyandığı değişen hiçbir şey yokmuş. Eski hayatına o gece yaşanmamışçasına devam etmiş. Günler günleri kovalamış, haftalar haftaları. Ektikleri ürünler çürümeye, hastalıklar üremeye, kıtlık ve kuraklık baş göstermeye başlamış. Zor şartlar insanları öylesine etkilemiş ki, köyde kavga gürültü hiç eksik olmaz olmuş.
Köy nüfusu iyice azalıp yok olmaya yüz tutunca aynı yaşlı amca köy meydanında isyan edip bağrınan Albert'ın karşısında belirivermiş. "Anladın mı evlat?!" demiş. Albert "anladım" demiş. "Anladım!" Yaşlı adam şöyle bir tebessüm etmiş, yine parmağını şıklatarak kaybolmuş. Ama bu sefer, tüm o kötülükleri, kendi yarattığı ışık topuna dair herşey de beraberinde yok olmuş ve köy eski haline tek saniyede geri dönmüş.

posted from Bloggeroid

18 Aralık 2014 Perşembe

GÖK GİRSİN KIZIL ÇIKSIN !

Tür:Masal


GÖK GİRSİN KIZIL ÇIKSIN !

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Sungur Alp adında yiğit bir çeri varmış.Ülkesi için savaşır kazandığı ganimeti de ülkesindeki yoksullara dağıtırmış.Bir gün Çinli bir tüccar Türk diayrına gelmiş,oraya yerleşmiş ve Sungur Alp'i izlemeye başlamış.Sungur Alp'in yaptığı yiğitlikleri ve gücünü gören Çinli tüccar Türk kağanını öldürmek için Sungur Alp'in aklını zehirlemeye karar vermiş.Oysaki Sungur Alp namert değil, mert bir ermiş.Sungur Alp'in hakkında her şeyi öğrenen Çinli çok zor olsa da kağanı öldürebilecek tek kişinin Sungur Alp olduğunu anlamış.Sungur Alp Çinlileri sevmez hatta ülkesinde Çinli yaşamasını istemezmiş. Çinliler çoğaldıkça çoğalıyor ve Türk budunu için tehlike yaratıyor, ülkedeki her türlü sorunun altından on küçük sinsi adamlar çıkıyormuş. Sungur Alp bunu kağana söylese de kağanın Çinli hatunu onu büyüsü ile bağladığı için bir şey yapamazmış.Türkler büyü bilmezlermiş . Çinliler, Türkleri savaşta yenemedikleri için onların içine fesat sokarak,büyü yaparak Kağanları, Sadları, Teginleri birbirlerine düşürüyorlarmış ve bu sayede hem Türk akınlarından kurtuluyor hemde Türkleri yönete biliyorlarmış.





Günlerden bir gün Kağan Sungur Alp'i yanına çağırmış ve Çin'e gitmesini oradaki krala yazdığı mektubu iletmesini istemiş.Sungur Alp "Buyruk Kağan'ın dır." diyip yola çıkmış. Sungur Alp'in yanına yolu göstermesi için kem gözlü, yılan beyinli Çinli tüccar görevlendirilmiş. Çinli, Sungur Alp'e sürekli fesat vererek mektubu okumasını içinde önemli bir şey olup olmadığına bakmasını söylemiş.Sungur Alp hiç bir zaman Çinliyi dinlemez hatta oan değer vermediği için varlığını bile hissetmezmiş.Bir gece bozkırın sonsuz sessiz ve güzelliği içinde Sungur Alp uyurken bir rüya görmüş.Rüyasında Bilge Kağan ona mektubu okumasını içinde Türk ulusunu ilgilendiren çok önemli bir bilgi olduğunu ayrıca Türk ulusunun kurtuluşunun kağanı öldürmek olduğunu söylemiş. Sungur Alp uyandığında tereddüt etse de mektubu okumuş.Mektupta Türk elinin Çinliler tarafından yönetiliceğine dair bir anlaşma olduğunu görmüş. Kağanın bunu nasıl yaptığını anlamaya çalışırken Çinli hatunun büyüsüyle büyülendiği aklına gelmiş.Çinli tüccar, Sungur Alp'in mektubu okuduğunu anlamış ve Sungur Alp'in yanından kaçarak Çin kralının yanına gitmiş ona Sungur Alp'in rüyasını kontrol ettiğini ve kağanı öldürmesi gerektiğini söylediğini anlatmış.Bunu duyan Çin kralı, tüccarı zengin etmiş,ardından ordusunu toplayıp Türkeline yola çıkmış. Kağan öldüğü anda saldırı yapmayı planlıyormuş.Gece olunca Sungur Alp kağanın çadırına girip kağanı öldürmüş , hatunu yerinde bulamayınca işin içinde bir Çin oyunu olduğunu anlamış hemen çadırdan dışarı çıkmış ve Çin ordusunun yaklaştığını görmüş.Çinlilerin oyununa kandığını anlayan Sungur Alp.İçindeki kini atmak için öldürebildiği kadar Çinli öldürmek istemiş.Türk elinde savaş başlamış ancak Çinli savaşçılar çok fazla oldukları için Türkeli savaşı kaybetmiş ve Çin'e esir düşmüş.Çinliler amacına ulaşmış, buna dayanamayan Sungur Alp kendini öldürmüş . Türkler o günden sonra kurtulacakları gün için and içmişler.

"GÖK GİRSİN, KIZIL ÇIKSIN!"

15 Aralık 2014 Pazartesi

Kralicenin Kizlari

KRALİCENİN KİZLARİ
Bir varmis bir yokmus,evvel zaman icinde kalbur saman disinda uzak bir ulkede bir kralice yasarmis.Bu kralicenin iki kizi varmis.
 
Kralicenin kucuk kizi cok vefakarken buyuk kizi ise bir o kadar kendinden baska kimseyi dusunmezmis.Hatta kendisine iyilik yapanlari zavalli bulurmus.Kralice,buyuk kizina ne kadar akil verse de,kizsa da bagirip cagirsa da asla onu dinlemez herzaman kendi istedigini yaparmis.Gunlerden bir gun kralice ve kizlari sarayin uzaginda bir gol kenarina gezintiye cikmislar.Kralice ve iki kizi golun kenarinda oturmus etrafi izliyorken,kucuk kiz golde bir cinin yansimasini gormus.Cin sadece kucuk kiza gozukurmus ve ondan baska kimse o anda onu goremezmis.Kiz da onlara farkettirmeden cinin yansimasini takip etmis.Cin,"gel"demis."Su agacin arkasina bak"Kiz agacin arkasina gitmis ve atiyla birlikte cok yakisikli bir prens gormus.Kiz prense bakarken prens de kizin ona baktigini fark etmis."Merhaba"demis.Prens ve kiz o gun sabaha kadar kirlarda gezip konusmuslar ve cok yakinda birbirlerine asik olmuslar.Prens ve kralicenin kucuk kizi ailelerinin evlenmek icin rizalarini istemisler.İki taraf da mutlulukla kabul etmisler.Boylece prens ve kralicenin kucuk kizi evlenmisler ve cok mutlu olmuslar.Haberi alan buyuk kiz kardes ise hirsindan oracikta oluvermis.Onlar ermis muradina,buyuk kiz kardes ise yolun sonuna... 
Merve İmral

Panda ve Kaplan

PANDA VE KAPLAN
Cok buyuk bir ormanda bir panda ve kaplan yasarmis.
  

Bir gun panda yiyecek bir seyler bulmak icin ormanda yuruyuse cikmis.Yururken ormandaki vahsi kaplana rastlamis.Panda uysal ve sakin bir yapiya sahip oldugu icin kaplandan hic hoslanmazmis.Kaplansa onu gorunce gayet sicak ve sevecen bir sekilde selam vermis:
-Ooo panda kardes,nasilsin bu sicakta yemek bulmak zordur kolay gelsin sana demis.Panda o anda ne kadar onyargili oldugundan utanarak hemen kaplanin yanindan hizla uzaklasmis.
Merve İmral

26 Kasım 2014 Çarşamba

BİRGÜN HERKES DEĞİŞİR

                                                   BİRGÜN HERKES DEĞİŞİR


                             Bir varmış bir yokmuş , evvel zaman içinde kalbur saman içinde 
                develer tellal iken pireler berber iken bir kaplan yaşarmış ormanların birinde..
                Öylesine inatçıymış ki her zaman kafasının dikine gidermiş. Daha da önemlisi ise
                kimsenin hiçbir zaman değişebileceğine inanmazmış ve her kim uğraştıysa da ne
                birazcık değiştirebilmiş ne de birazcık esnetme şansı bulamamıştı.
                Fırsat tanımak değil dinlemiyormuş bile kimseyi fakat bir gün arkadaşlarıyla okuldan
                dönerken sokağın en sonundan birinin arkadaşlarından birine seslenen iki geyik 
                geliyormuş koşar adımlarla.. Aslan : "bunlar kim ?" diye sormuş.
                Arkadaşıda : "iki tanıdık iyilerdir , hoşlardır" demiş. Gelirler ve sohbet , muhabbet derken
                aslan ilk defa birilerinin görüşlerine önem vermiş ve baya kaynaşmıştır geyiklerle.
                Gel zaman git zaman "siz nereye biz oraya" haline dönmüstür samimiyet durumları.
                Bir süre sonra birşey olmuş sanli kimsenin bilmediği , kimsenin farkedemediği hisler
                çıkmış ortaya ve kısa zaman sonra itiraf etmişler biz beraberiz diye , diğer kaplan çok
                sevinmiş bu işe ama aklında bir soru işareti varmış kafasını kurcalayan ve yoran bu soru
                işaretinin sebebi endişeleriymiş esasen. Çünkü kaplan geyiğin değişebileceğine ihtimal
                dahi vermiyormuş. Fakat günler , aylar geçtikçe gözlerine inanamamış çünkü geyik bir
                hayli değişmiş adeta farklı biri olmuştu. Her hareketiyle her davranışıyla sanki farklı bir
                ruh onuele geçirmiş gibiydi ve işin güzel tarafı bu değişme iyi yönde olmuştu.
                İşte o günden sonra aslan herkesin değişebileceğine inanmıştır ve inadından vazgeçip
                demiştir ki : Birgün herkes değişebilir önemli olan hayatın karşına ne ve kimi çıkaracağıdır.
           

                                                                                                                           Yiğit ASLAN

Hantal Tavşan

Birzamanlar ormanda bir krallık varmış. Ormandaki herkes aslan için çalışırmış.Aslanın istediği tek şey hergün her hayvanın bir tane dal getirmesiymiş.Bunun nedeni kışların çok soğuk geçmesiymiş.Bunun karşılığında Aslan onlara yiyecek veriyormuş.Tavşan kendini hep rahat hissediyormuş.Yaşadığı yerde yiyeceği çok varmış.Bu yüzden hiç dal getirmemiş.Zaman geçtikçe Tavşanın yiyeceği bitmiş,tükenmiş.Aslanın hayvanlara verdiği müddet sona ermiş.Hrekes yıllık yiyeceğini almış ve kışa rahat girmiş.Tavşan bütün sene hiç dal götürmediği için kışa erzaksız girmek zorunda kalmış.Aslanın yanına gimiş ve yiyeceği olmadığını,eğer ona yiyecek vermezse açlıktan öleceğini söylemiş.Aslan Tavşana bütün yıl tembellik yaptığını ve ona asla bir başkasının hakkı olan erzağı vermiyceğini söylemiş.Tavşan bütün sene tembelliğinin pişmanlığıyla evine doğru yürümeye başlamış.

 ''Yarını düşünmeden sıcak yatağında yatanı,köz olsa tutuşturmaz en büyük rüzgar''
Tür: Fabl

25 Kasım 2014 Salı



KARA SEVDANIN BEDELİ 



Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde deve tellal, pire berber iken... Ben bağda üzüm bekler,derede odun yükler iken, bir varmış bir yokmuş..bir krallık varmış bu krallığın endamlı mı endamlı,yakışıklı mı yakışıklı bir prensi varmış.Bu diyarda prensi gören her kız aşık olurmuş.Ama prensin sevdiği kız ondan hoşlanmazmış ve sevdiği kızın kuzeniyle nişanlı olduğunu öğrenmiş.Kızın onu artık sevemeyeceğini bilerek umutsuzluğa kapılmış.Bir gün Kral oğlunu salonuna
çağırtmış yanında da Güney lordu ve onun kızı varmış
"Oğlum artık büyük adam oldun benden sonra kral olacaksın her kralın bir kraliçeye ihtiyacı vardır" demiş 
Durumu anlayan prens güney lordu kızıyla evlenmek zorunda kalacağını anlamış.Daha sonra kız ve prens bir odada birbirini tanıyabilmeleri için yalnız bırakılmış.Kız;"Sizi küçüklüğümden beri seviyorum umarım size laik bir eş olurum"dedi.Prens sessiz kaldı Kız ; "Ne oldu prensim neden konuşmuyorsunuz?" diye sordu.Prens " özür dilerim " dedi "sizinle evlenemem benim kalbim bir başkasına ait" dedi.Kız şok oldu ve aynı zamanda üzüldü "Peki kim bu kız?" diye sordu.Prens "Kuzey lordunun kızı" diye cevap verdi.Kız çok şaşırtmıştı çünkü kuzey lordunun kızının nişanlısı olduğunu biliyordu.Bu diyarda bütün kızların prense hayran olmasına rağmen o,onu sevmeyen tek kıza aşık olabilmişti.Kız kıskançlığın verdiği öfkeyle aklına haince bir plan geldi.Babasının adamları olan casus ve askerlerine kuzey lordu kızını kaçırmalarını istedi ve kaçırıldığı yere krallığın simgesi olan ejderhalı kraliyet kostümünden yırtık bir parça bırakmalarını istedi.Askerler emre uydu kızı kaçırdı ve kraliyet hücresine gizlice koydu.Diyar yandan kızın nişanlısı,nişanlısının prens tarafından kaçırıldığını düşünmeye başlamıştı ve ordusunu topladı emrinde ki devlere,askerlere,cinlere haber saldı hepsi toplandı.Kral'ın şehrine doğru yola çıktılar.Bu arada haberi duyan kral,ordusunu ve üç başlı ejderhasını savaş için hazırlamaya başlamış.Büyük ordu Kral'ın şehrinin kapılarına dayandıktan sonra kamp kurulmuş ve Kralın yanına bir elçi yollanmış.Elçi kralın yanına vardığında "Tek şartımız lordumuzun nişanlısını geri vermeniz yoksa savaş kaçınılmaz" olacaktır dedi.Bunu duyan kral "Biz kimsenin nişanlısını kaçırmadık isterseniz gelin hücreleri kontrol edelim" dedi.Hücreleri gezerken kızı buldular ve Elçi "Kralım sizin yalan söyleyeceğinizi düşünmemiştim lütfen leydimiz serbest bırakın bu savaş başlamadan bitsin" dedi Kral "Burada neler oluyor bu kızı buraya kim getirdi" bağırdı.Sonra kral prensin üstüne doğru birden yürüdü ve sinirli bir şekilde "Bu konuda hakkında bir şey biliyor musun!?" diye sordu.Prens şaşırmıştı "Hayır babacığım ben kimseyi kaçırmadım onun burada olduğunu bilmiyordum" dedi.Kral leydiyi serbest bıraktı.Ordular kralın şehrinin kapısından geri çekildi.Ama Kral bu konunun peşini bırakmaya niyetli değildi.Kral emrindeki cinleri çağırıp bu konu hakkında gizli bir araştırma başlattı cinlerine prens de dahil belirli kişileri görünmez şekilde takip etmelerini söyledi.Ertesi gün güney lordunun kızı prensi ziyarete geldi."Bugün nasılsınız prensim" diye sordu Prens sustu "Prensim?" diye seslendi leydi "Prensim iyi misiniz"? Prens ani bir şekilde "Sevdiğim kızı sen mi kaçırmıştın!?" diye bağırdı.Leydi dayanamadı "Evet ben kaçırttım savaş da ölmesini umuyordum öldüğünde de artık onu değil beni sevecektiniz" diyerek itirafta bulundu.Bunu duyan Prensin ağzı açık kaldı aynı zamanda prensi takip eden cin kralına haber yolladı.Durumu öğrenen kral Güney Lorduna konuyu anlatarak çocuklarının evlenemeyeceğini söyledi.Durumu duyan leydi çok üzüldü "Sevdiğimi elde edeyim derken sevdiğimden oldum ah akılsız başım" diye başına vurdu,devlet huzurunu bozma ve cinayet teşebbüsünden ömür boyu hapsedildi. 

24 Kasım 2014 Pazartesi

              

                           Kedi ile Kaplan

Ormanda tanışan kaplan ve kedi kısa sürede dost oldular. Aralarındaki bağ o kadar güzel ve kuvvetliydi ki ormandaki diğer hayvanlar hep kıskanırdı onları. Kedi, kaplanı hep kendisine benzetir ve bir gün kendisinin de kaplan gibi olacağını düşünürdü. Çünkü kaplan iri gövdesi ve kocaman dişleriyle çok güçlü ve karşı konulmaz duruyordu. Kedi ise bu düşüncesini hiç kaplanla paylaşmamıştı. Günün birinde, her zamanki gibi ormandaki en büyük ağacın dibinde otururlarken kedi konuşmaya başladı. Konuşmasında kendisinin de kaplan gibi olmak istediğini ve ilerde de öyle olacağına inandığını söyledi. Kaplan, kedinin bu sözlerine çok şaşırmıştı ve böyle bir şeyin mümkün olmadığını açıkladı kediye. Bu kedi için çok önemliydi. Üzgün olan kedi hiçbir şey demeden oradan ayrıldı. Kaplan ise en sevdiği dostunun arkasından öylece bakakaldı. O günden sonra birbirlerini hiç görmediler.

tür: fabl

23 Kasım 2014 Pazar

TİLKİ VE ASLAN

Tilkinin biri ormanda gezerken bir tüfek bulmuş. Bakmış tüfekte iki fişek var, hemen soygunlara başlamış. Malı çalınan, tehdit edilen orman hayvanları toplanıp aslanın huzuruna çıkmışlar. Durumu öğrenen aslan çok kızmış, tilkinin peşine düşmüş.
Tilkiyi ileride giderken gören aslan kükremiş. Tilki aslanın geldiğini görünce tüfeğini doğrultmuş, tam ateş edecekken aslan korkmuş, kaçmaya başlamış. Tilki de aslanı kovalamış. Derken, önlerine bir ırmak çıkmış. Ikisi de yüzerek karşıya geçmiş. Aslan biraz daha koşmuş, sonra aniden duruvermiş. Tilki de durmuş. Aslan geri dönüp tilkinin üstüne yürümüş.
Tilki ıslanan tüfeğin ateş etmediğini görünce tüfeği atıp ırmaktan karşıya geçmiş. Aslan da peşinden gelmiş. Aslan tilkiyi ormanda uzun süre kovalamış, yetiştiği yerde vurmuş. Tilki güçbela canını kurtarmış. Bir daha onu oralarda gören olmamış.

TÜR:FABL

posted from Bloggeroid

TÜR:fabl ULU ATEŞ BÖCEĞİ



                                                               
          Çok uzak diyarlarda bir köy varmış.Burada minik tırtırların Ateş böceği öğretmenleri varmış. Tıtıllar çok dersle ilgilenmiyor, hatta hiç çalışmıyorlarmış. Öğretmenlerinin sözünü tutmazlarmış.
Öğretmenleri büyük ve çok heybetli bir ateş böceğiymiş. Çok akıllıymış, ışığıyla her yanı parıl parıl parlatırmış.

         Köyde elektrikler olmadığı için öğretmenleri her akşam sokak sokak gezermiş. Her yan ışıl ışıl olur, canlanırmış. Öğretmenleri ışığını onların iyiliği için harcarmış. Öğrenciler zaten çalışmadıkları için bu durumdan rahatsızlarmış. Yıllar geçmiş hepsi kelebek olmuş ve artık büyük okula gitme zamanları gelmiş, Sınavları varmış hepsi durmadan ders çalışmak zorundaymış. Ama öğretmenleri artık çok hastalanmış, tırtıllar bunu duyunca öğretmenin evine gelmişler ve hepsi çok üzgün ve ağlıyorlarmış. Öğretmenleri artık ölecekmiş artık hiç umutları kalmamış. Ölmeden yarınlarımızı aydınlatmak için kıvılcım çakmanız gerekir diye onlara ders vermiş ve ölmüş.

         Tırtılların  artık ne ders veren büyükleri ne de onlar için akşamları köyü aydınlatan bir öğretmenleri kalmış. Zamanınıda kıymet bilmeyenler zamanı geldiğinde  olur derbeder.
                                       





Sevda Aleyna SARI

(Tür:Masal) Lider

 Bir varmış bir yokmuş. Uzak bir galakside bir ülke varmış. Bu ülke, galaksideki en gelişmiş ülkeymiş. Burada insanlar, değişik formdaki canlılar ve insan ürünü olan robotlar bir arada yaşarmış. Ülke, demokrasi ile yönetiliyormuş. Ülke başbakan insan, meclistekiler ise yarı-robot veya robotmuş. Ülkede robotik canlılar programlandığı için olağanüstü durumlar çıkmadıkça ülkede karışıklık çıkmazmış.
 Fakat hiçbir şey göründüğü kadar masum değilmiş. Asıl dünya gezegeninde yaşayan insanların çeşitli afetler ve savaşlar ile nesli azalmış, dünya yaşanmaz bir hale gelmiş, gelişen teknoloji ile birlikte süper güçlü ülkeler insanlarını alıp uzaya çıkmış fakat orada da birbirinden ayrılmış ve yaşam için en uygun gezegenlerde varlıklarını devam ettirmişler. Kuruldukları gezegenlerde geçen zaman süresince yine teknoloji ilerlemiş, insan ırkı kendi ürünü olan robotik canlılar içinde azınlık konumuna düşmüş. Ülke başbakanı insan olmasına rağmen benliği mekanizme yenik düşmüş, başbakan olarak kalması ise sembolik olmuş. İnsan ırkı fakirlik çekiyor, kendi ürünü olan mekanizmaların hakimiyetine yenik düşüyormuş.
 Ülke bu durumdaylen insanlar arasında cesur ve akıllı bir birey varmış. İçinde bulunduğu ezikliği ve sisteme ayak uydurmayı artık kaldıramıyormuş. O gezegende doğup büyümesine rağmen ailesi onu hükümet okuluna göndermek yerine atalarından gelen sade bir eğitim vermiş.
 Bir gün bu genç yolda giderken yol kenarında hareketsiz yatan bir robot görmüş. Yaklaşmış. O devirde çok nadir görülen bir olaymış. Genç, robotu sırtladığı gibi evine götürmüş. Bunun bir çöpçü robotu olduğunu anlamış. Kısa devre yapan robotu incelemeye, programlanma mekanizmasını kurcalamaya başlamış. Robot aniden kendine gelmiş. Genç ona ''İyi misin?'' diye sormuş. Robotun da kendisine aynı şekilde ''İyi misin?'' dediğini görmüş. Bunu farkeden genç robotun hafızasının silindiğini anlamış ve onu eğitmeye karar vermiş. Ona insan ırkının ezilmesinden, dönemin adaletsizliğinden ve robotların nasıl ülke yönetiminde söz sahibi olduğu yönünde nutuklar atıyormuş. Robotu yanında tutmuş.
 Artık genç diğer insanlardan farklı olarak robotları kısa devre yaparak hafızalarını silen ve onlara kendi fikirlerini empoze eden bir aktivist olmuş...
 Öncelikle ilk yanına aldığı çöpçü robot ile yine yakalaması daha kolay olan çöpçü robotları kaçırmakla işe başlamış. Onları artık ağız yoluyla eğitmiyor kendi programlamasını yaparak işini daha kolay hallediyormuş. Robotları programladıktan sonra işlerine devam etmelerini, görünce direkt tanımalarını ve emirlerine uymalarını tembihlemiş.
 Gel zaman git zaman, örgütlediği robotların sayısı bir hayli artmış. Bunca robotu örgütlemesinin sebebi ise Galaksi Meclisi'ni basarak bir insanlık devrimi yapmakmış.
 Zaman geçtikçe planlarını tasarlamış,robotlara nerede ne yapacaklarını tembihlemiş ve ülkenin kuruluş yıldönümünde planını gerçekleştirmek için hazırlıklara başlamış. Planın ilk aşamalarını kusursuz bir şekilde yaptıktan sonra meclisin önünde bir anda toplanacak olan binlerce robot ve başlarındaki tek insan olarak insan ırkını eski haline getirmek üzere harekete geçmiş. Robotlar bir anda meclis kapısından içeri girmiş. İçeri girince önlerine çıkan muhafız robotların silahlarına karşılık çelikten göğüsleriyle ilerleme başlamış. Lider ise robotların meclis üyelerini etkisiz hale getirmesini beklemek ve sembolik başbakanı öldürmek üzere kalabalıkta dikkatlice ilerliyormuş.
 Hiçkimsenin aklına gelmediği, robotların tek bir sistemden kontrol edildiği gerçeği o anda ortaya çıkmış. Çoğunluğun çöpçü robot olduğu kalabalığın bir anda donakalması, Lider'in safında olan diğer robotların muhafızlarca etkisiz hale getirilmesi ve yakalanması hep bir anda olmuş.
 Yakalanan Lider mahkemeye çıkarılıp kısa süre içinde idam edilmiş. Sembolik olarak kalan insan başbakan yerine robot başbakan getirilmiş ve görevinden alınan başbakan da hapse atılmış.
 O günden sonra insan ırkı o zamana kadar hiç görmediği zulmü yaşamış. Fakat, adı sanı bilinmeyen Lider, insan ırkının içinde doğup taşan, zihinlerdeki bir idol ve bir başkaldırış mücadelesinin kıvılcımı olmuş.

(Tür: Fabl) Bilge Kaplumbağa

Bilge kaplumbağa ölüm döşeğindeymiş. Bütün öğrencilerini yanına çağırmış ve, "Kim bana olan sevgisini kanıtlayabilecek büyüklükte bir hediye getirirse benim yerimi alacak ve bütün hayvanların öğretmeni olacak" demiş. Bütün öğrenciler arayışa geçmiş. Hepsi hediyelerini alarak öğretmenlerinin huzuruna çıkmış. sadece ceylan hiçbir şey getirmemiş. Kaplumbağa, "Sen neden hiçbir şey getirmedin yoksa beni sevmiyor musun?" demiş. Ceylan, "Ben çok aradım ama size olan sevgimi gösterebilecek kadar büyük bir hediyeyi hiçbir yerde bulamadım." demiş. Kaplumbağa ceylanın cimri olduğunu, hediye almamak için bahane uydurduğunu düşünmüş ve ona en pahalı hediyeyi getiren tavşanı seçmiş. Tavşan başa geçer geçmez başlamış hayvanlara eziyet etmeye, emirler vermeye. Kaplumbağa ise olaya müdahale edemeyecek kadar hastaymış. Hasta yatağında ona yardım eden tek kişi de onu gerçekten seven ceylandan başkası değilmiş. böylece kaplumbağa ne kadar büyük bir hata yaptığını anlamış ama iş işten geçmiş.

(Tür:Masal) Sefiloğlan ile Perikızı


Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Pireler berber iken, develer tellal iken… Çok uzak bir ülkede çok zalim ve zengin bir Tüccar yaşarmış. Tüccarın yanında Sefiloğlan diye bir çocukla babası çalışıyormuş. Tüccar bir kuruş bile vermeden onları gece-gündüz köle gibi çalıştırırmış. Gel zaman-git zaman Sefiloğlan’ ın babası bu çalışmaya dayanamayıp yatağa düşmüş. Tüccar, Sefiloğlan’ ı yanına çağırıp "Babanın hastalığını iyileştiririm ama bir şartım var" demiş. Sefiloğlan hemen atlamış "Ne isterseniz yaparım. Yeter ki babam iyileşsin". Tüccar, "Güzel öyleyse... Çok uzaklarda, Kaf dağının ardında dünyalar güzeli bir kız yaşıyor derler. Ama bu kızı ne gören olmuş, ne de yanına ulaşabilen. Gidenler geri dönmemiş. Eğer o kızı bulup, benim karım olmasını sağlarsan, o zaman babanı iyileştiririm" demiş. Sefiloğlan mecbur kabul etmiş. Hazırlanıp, yola koyulmuş. Az gitmiş, uz gitmiş... Dere, tepe düz gitmiş. Sonunda Kaf dağının arkasına varmış. Bir de bakmış ki ilerde yaralanmış, acıyla kıvranan bir ayı var. Bu ayı çok korkunç gözükse de Sefiloğlan korkusunu yenip ona yardıma gitmiş. Yarasını iyileştirmiş ve uzun zamandır su içmeyen ayıya su almak için dereye gitmiş. Suyu alıp geri döndüğünde bir de bakmış ki ayının yerinde dünyalar güzeli bir kız duruyor. Sefiloğlan korku ve şaşkınlıktan ne yapacağını bilememiş. Perikızı, “sakin ol Sefiloğlan. Ben, kötü kalpli bir cadının büyüsü yüzünden yıllardır ayı görüntüsündeydim. Bu büyüyü ise ancak bana gönülden, iyilikle yaklaşıp yardım eden kişi bozabilirdi. “Şimdi dile benden ne dilersen” demiş. Sefiloğlan, “Buradan çok uzakta benim hizmet ettiğim bir Tüccar var. Eğer seni Tüccara götürebilirsem; hasta olan babamı iyileştirecek” demiş. Perikızı bu teklifi kabul etmiş. Hemen yola koyulmuşlar. Günlerce yol gittikten sonra Tüccarın evine varmışlar. Sefiloğlan “Ben sizin istediğinizi yerine getirdim. Şimdi siz de babamı iyileştirin” demiş. Tüccar “Ben öyle bir söz verdiğimi hatırlamıyorum. Hasta bir adamla onun sefil oğlu bir işime yaramaz. Babanı da al git evimden” demiş. Sefiloğlan ne kadar yalvarsa da nafile. Tüccar acımamış. Sefiloğlan babasını da alıp geceyi geçirecek bir yer aramaya koyulmuş. Bu arada Perikızı, Sefiloğlan ve babasına yapılan haksızlığı düşünüyor. Onlar için yapacak bir şeyler arıyormuş. Sonra aklına bir fikir gelmiş. Kendisini sihirle yeniden ayıya dönüştürmüş. Yatağa uzanıp yorganı üstüne çekmiş ve Tüccarı beklemeye başlamış. Tüccar odaya gelip yorganı açmış ve kocaman bir ayıyla karşılaşınca o kadar korkmuş ki oradan, bir daha geri dönmemek üzere kaçmış. Perikızı hemen Sefiloğlan ve babasını çağırmış. Hasta babaya bir iksir içirip iyileştirmiş. Perikızı ile Sefiloğlan 40 gün 40 gece süren bir düğünle evlenmişler ve Tüccarın evinde hep birlikte mutlu mesut yaşamışlar. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
 

(Tür:Masal) Oduncunun Kızı

 Bir varmış, bir yokmuş. Zamanlardan bir zaman ülkelerden birinde bir oduncu yaşarmış. Bu oduncunun da güzeller güzel bir kızı varmış. Oduncu odun keserek geçimini sağlıyormuş. Yine aynı ülkenin kralının iki oğlu varmış. İkisi de birbirinden yakışıklıymış. Ama birisi iyi kalpli alçakgönüllü ve gayet saygılı bir beyefendiyken diğeri yere bakan yürek yakan ve şeytan ruhlu bir kişilikmiş.
 İyi kalpli prens bir gün oduncunun kızından haberdar olmuş. Babasına durumu anlatmış. Oduncunun kızıyla evlenebileceğini söylemiş. Babası ise duruma sıcak bakmış ancak komşu krallıkla arası bozulan kralın yeniden müttefik olabilmesi için oğullarından birini komşu kralın kızı ile evlendirmek üzere anlaşmış. Bu konuşmayı dinleyen kötü kalpli prens ise daha önceden kestirdiği oduncunun kızıyla kardeşi evlenirse kendisinin komşu kralın kızıyla evlenmek zorunda kalacağını bildiği için plan yapmaya koyulmuş. Aklına birçok şey gelmiş fakat herhangi birisini gerçekleştirmesi olanaksızmış. Sonunda kızı kaçırmaya, bir kuleye hapsetmeye ve kıza kayboldu veya öldü süsü vererek kardeşinin komşu kralın kızıyla evlenmesini bekledikten sonra kıza sahip olmaya karar vermiş. Yanında tuttuğu adamlara emir vererek kızı kaçırtmış ve yüksek bir kulenin en tepesine hapsetmiş. Kulenin kapısını da altından zincire vurmuş.
 Kızı kaybolan oduncu perişan duruma düşmüş. Ne yaptıysa kızının bir izine ulaşamamış. En sonunda krala haber vermiş. Haberi alan kral ve iyi kalpli prensi askerlerini toplayıp arama yapmışlar. Hiçbir yerde bulamayınca ümidi kesen oduncu ve kralın iyi kalpli oğlu olmuş.
 Bu sırada hala kulede tutsak eden kızı kötü kalpli prens sürekli kanırarak kendisiyle evlenmeye ikna etmeye çalışıyormuş. Ama kızın kalbi de iyi yürekli prenste olduğu için kabul etmiyormuş. İyi kalpli prensin komşu krala damat olduğunu, kendisiyle evlenirse sultanlar gibi yaşayacağı yönünde vaatlerde bulunsa da kız yine de ikna olmuyormuş.
 Bir gecei oduncu rüyasında kızını görmüş. Karanlık bir kulenin tepesinde kurtarılmayı bekleyen kızı görünce ertesi sabah iyi kalpli prensin yanına giderek rüyayı anlatmış. Prens de bunun bir işaret olabileceğini düşünüp kızın hapsedildiği oduncunun rüyasındakiyle tıpatıp aynı olan kuleyi bulmuş. Kapısına gelince kulenin zincirlendiğini ve zincirin altından olduğunu görünce oduncuya geri dönmüş. Oduncu prense bir sihirli balta vermiş. Büyük bir kayayı ortadan ikiye yararmış. Prens, baltayı kaptığı gibi kulenin zincirlerini kırıp en tepesine çıkarak kızı kurtarmış. İyi kalpli prense kendisiyle evlenmek istediğini, kardeşinin kendisini buraya kilitlediğini ve evlenmek için ikna etmeye çalıştığını anlatmış. Prens bu anlatılanları aynen babasına söylemiş. Buna sinirlenen kral, oğluna bir ders olsun diye hapse attırmayı düşünmüş fakat aklına komşu krallıkla olan diplomatik ilişkileri aklına gelmiş ve onu evlendirmeye karar vermiş.
 İyi kalpli prens ve oduncunun kızı  mutlu mesut yaşamışlar. Komşu kralın çirkin kızıyla evlenmek zorunda kalan kötü kalpli prens ise zorla güzellik olmayacağını anlayarak kendi içinde cezasını bulmuş. Hepsi olmasa da, onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

22 Kasım 2014 Cumartesi

Masal - Valeria ve Cadı









                                                    CADI VE VALERİA



                 Evvel zaman içinde ,kalbur saman içinde Sobranie adında bir köy varmış. Bu köyde   kötü kalpli ,çirkin mi çirkin bir cadı yaşarmış.Cadı okadar çirkinmiş ki gözlerine bakanlar gözlerini yerinden söküp atmak istiyorlarmış. Bu çirkin cadı eskiden herkesin arasında yaşayan kendi halinde Amanda adında bir kız iken köy halkı onu çirkinliği yüzünden Sobranıe'den kovmuş.Bunun üzerine nefretinden zamanla cadıya dönüşen Amanda , Sobranie'yi terketmek zorunda kalmış.Yine köyün yakınlarında bir yere yerleşerek köyü lanetlemiş .Artık ne suları suymuş ne bahçelerinde birşey yetişiyormuş.Bu cadının ise bahçesinde pastadan ağaçları , kurabiyeden çiçekleri varmış.Aç kalan köy halkından biri hergün cadının evinin oraya kadar gelir ama korkusundan içeri giremezmiş.
Günlerden bir gün o köyde yaşan 5-6 yaşlarında sapsarı saçları ,masmavi gözleri olan Valeria adındaki bir kız çocuğu ormanda dolaşırken çalıların arasından parlayan bir ışıltılı bir yer görmüş merak eden Valeria koşarak yaklaşmış ve gördüklerine inanamamış.Binbir çeşit yiyecekleri göre ve bir hayli açta olan Valeria biranda dalıvermiş bahçeye ...
Etrafına masmavi afallamış gözleriyle bakan  Valeria bir anda ; "Merhaba" sesiyle ilkilmiş.Korkuyla arkasını dönen Valeria konuşan bir cips ağacı görmüş.Cips ağacı ona telaşlı bir sesle "Ne yapıyorsun sen burada Amanda seni burdan görmeden git  yoksa seni öldürür " demiş.Valeria daha ağzını açamadan arka bahçeden kahkaha sesleri yükselmeye başlıyınca cips ağacı hemen "Gel hadi gövdemde seni saklayayım ama sakın benim cipslerimden bir tane bile yeme yoksa bu koskoca gövdem aniden toza dönüşür." demiş.Amanda tamam dercesine kafasını sallayarak ağacın gövdesine saklanmış.O sıra Amanda herzaman yaptığı gibi bahçesinde çicekler arasında gezip kendi kendine söyleniyormuş ; "Birgün biriniz geleceksiniz ve ozaman ben Sobranie'nin kötü çirkin cadısı, sizin o kalbinizi yerinizden söküp alacağım" diyip kahkalara boğulmuş ve arkasını dönüp evine doğru yürümüş.Osıra cadının gittiğini sanan Valeria açlığına dayanamayarak cips ağacından bir tane koparık yemiş.İşte o anda ağaç gerçektende dediği gibi toza dönüşmüş.Henüz bahçeden ayrılmayan cadı , Toza dönüşen cipslerin sesini duyarak arkasını dönmüş ve toza dönüşen ağacın altındaki Valeria'yı görmüş.Gerçektende dediğini yapan cadı Valeria'yı havaya kaldırarak : " Sonunda beklediğim gün geldi , Seni öldürüp intikamımı alacağım " emiş ve kahkaha atmaya başlamış.Valeria ise " Haklısın cadı ben zaten çok utanıyorum.Beni öldür.Ben beni senden saklayan ağacı yiyerek öldürdüm,İyiliğe iyilik yapacağıma ,İyiliğe kötülük yaptım ben bunu hakettim " demiş.Ve bunlar Valerianın son sözleri olmuş, Cadı oracıkta Valerianın kalbini sökmüş.

Ee cadı ermiş muradına , biz üzülelim Valeria'ya :)

                                                           Deren ERDAĞI

Fabl, Tavşan Ceylan & Aslan




                                          Tavşan Ceylan & Aslan



Evvel zaman içinde ormanlar kralı acımasız , iri kabarık tüyleri olan bir aslan varmış.Bu aslan bi okadarda kibirliymiş ki kibirinden asla ödün vermezmiş.Aynı ormanda biraz zıpır,genç mi genç bir ceylan varmış.Aslan bu ceylanı hiç sevmezmiş ; neredeyse bir aydır bu ceylanı aramaktaymış.Çünkü günlerden bir gün  hava soğuk , aslanda aç mı aç imiş.Açlıktan bir hayli yorgun düştüğü o sıra oradan geçmekte olan tavşanı görmüş.Kalan son gücüyle koşmuş ve tavşanı yakalamış.Tam yiyecekken tavşanın yakın arkadaşı ceylan bunu görmüş ve arkadaşını kurtarmak için aklına bir fikir gelmiş.Aklına gelen fikri oracıkta uygulayan ceylan Aslanın dikkati dağıtarak kendini ve arkadaşını kurtarmış.Aslan ogünü atlatmasına atlatmış ama bir ceylanın onu kandırmasını hazmedemeyen kinli aslan ,ceylanı heryerde aramış fakat bulamamış.Ceylanın saklandığını anlayan aslan birgün ormanda bir yarışma düzenlemiş. Yarışmada ogün öldüremediği tavşanı bulmalarını istemiş ormandakilerden, Çünkü bu ceylanın yerini birtek o tavşanın bildiğini biliyormuş. Gelgelelim aslan bu yarışmayla bu tavşanı bulmuş ,ona ve ailesi 4 ay yetecek kadar havuç vereceğini söylemiş.Tavşan bu teklif karşısında dayanamamış ve aslanın teklifini kabul etmiş ve gözü dönen tavşan kendisi ölümden kurtaran ceylanın yerini aslana söylemiş.Sonra ne mi olmuş? 
- Tavşan yemeklerine kavuşmuş , Ceylanda yaptığı iyilik karşılığındaki ölümüne.

" Düşman içeriden olursa , kilit kapıyı tutmazmış. "



                                                                                  Deren ERDAĞI 

21 Kasım 2014 Cuma

(Tür:Fabl) Yarasa

 Bir gece yarasanın biri her zamanki gibi mağarasında dolaşıyormuş. Birden aklına şöyle bir düşünce gelmiş: ''Madem kanatlıyım, madem gündüz de diğer kuşlar özgürce dolaşıyor, ben de zincirlerimi kırar gündüz de özgürce uçarım.''
 Sabaha kadar bekledikten sonra günün ilk ışıklarıyla beraber mağaradan çıkmasıyla gündüz bir şey göremediğini akıl edemeyen yarasa panikle dengesiz bir şekilde uçmaya başlamış. Bir o ağaca çarpıyor bir o bu taşa sürükleniyor haliyle de en rahat olduğu mağarasına geri dönemiyormuş. O esnada oradan geçen bir şahin yarasayı görmüş. Onu yakalayıp sakinleştirdikten sonra sormuş: ''Sana hayırdır yarasa kardeş. Gündüz vakti mağara dışında ne işin var?'' Yarasa: ''Sorma şahin kardeş,ne olduysa başıma meraktan geldi. Beni mağarama geri götürür müsün?'' Şahin yarasayı mağaraya bırakmış. Yarasa da bir daha doğasına karşı gelmemeye kendine söz vermiş.

  Fazla merak iyi değildir.

(Tür:Fabl) Kibirli Kartal-Bilge Kartal

 Bir zamanlar engebeli vadilerin birinde bilge bir kartal ve öğrencileri varmış. Aksine, öğrenciler arasında bir o kadar kibirli ve egoist bir öğrenci varmış ve Bilge Kartal'ın itibarını çok kıskanırmış.
 Günler geçiyor, yaz mevsimi geliyormuş. Dolayısıyla vadide kuraklık başlamış. Çevredeki vadilerde de neredeyse dereler, göletler kurumuş. Bilge Kartal, kibirli olan dahil iki kartala bir görev vermiş. Onlardan az da olsa su içmek için bir gölet bulmalarını istemiş. Kibirli Kartal, arkadaşını almış, istemeyerek de olsa gökyüzünde süzülmeye başlamış. En sonunda Kibirli Kartal, bir gölet bulmuş ve arkadaşı ile konmuş. Kibirli, konar konmaz arkadaşının boynuna gagasını geçirdiği biri öldürmüş. Kendisi suyu kana kana içtikten sonra vadiye geri dönmüş. Oradakilerin neden tek geldiğini sorduklarında arkadaşının içtiği suyun zehirli olduğunu söylemiş.
 Kibirli Kartal'ın amacı, Bilge Kartal ve öğrenciler dahil çoğunun susuzluktan ölnesini beklemek ve vadide itibar kazanmakmış. Bilge Kartal Kibirli'ye hiç inanası gelmemiş. Onun vadide gözükmediği günde iki öğrencisini daha su aramaya göndermiş. Aramaya çıkanlar bir de ne görsünler: Kibirli Kartal o su göletinde kana kana su içiyormuş. İkisi Kibirli'yi pençeleriyle tuttuğu gibi Bilge Kartal'ın karşısına çıkarmış. Bilge, göletin yerini öğrendikten sonra Kibirli Kartal'ı vadiden sürmüş. 


  Kibir kötüdür.

8 Kasım 2014 Cumartesi

TÜR- Masal Korkusuz Richard

  Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir köyde gaddar bir ejderha varmış. Bu ejderha, kurbanlarını öldürmek için önce insan kılığına girip, sonra onları bir şekilde ormana götürüp kurbanının üzerine alev saçarak yermiş. Böylece halkın bir kısmını bu şekilde yemiş. Halk bu adamdan iyice şüphelenmiş ve bu ejderhadan kurtulmanın yolunu aramak için toplanmış.
 Genç adam demiş;
''Ona köyümüzden gitmesi için para teklif edelim ve yurdumuzdan uzak tutalım.''
 Başka bir köylü ise genç adama karşı çıkmış ve şöyle demiş;
''Parayı versek bile bu illetten kurtulacağımız ne malum? Ancak onu öldürerek kurtulabiliriz.''
 Diğer bir köylü ise;
''Onu nasıl öldüreceğiz ki? Bu imkansız!!''
 Köyün yaşlısı ayağa kalmış;
''Ondan kurtulmanın tek yolu onu öldürmektir. Onu öldürebilecek tek bir kişi var. En iyisi ülkenin en iyi savaşçısı olan Korkusuz Richard'a haber götürmek. Olsa olsa o bizi kurtarabilir.''
 Ve köy yaşlısının dediğinde karar kılmışlar. Bu gaddar ejderhayı öldürmesi için bir köylü, Korkusuz Richard'a haber götürmek için onun kalesine gitmiş.
 Korkusuz Richard haberi getiren köylüye;
 ''Bu ejderhayı ortadan kaldırabilirim. Ancak bana on bin altın ve köyün yöneticiliğini vermenizi isterim.'' diye talebini de eklemiş. Ve köylü haberi köyüne geri götürmüş.
 Köylüler köy yöneticiliğini kabul ettiklerini, lakin on bin altınları olmadığı için ve en fazla yedi bin altın verebileceklerini Korkusuz Richard'a iletmesini söylemişler.
 Haberi götüren köylü, yedi bin altınlık bu teklifi Korkusuz Richard'a götürmüş.
 Korkusuz Richard köylüye;
 ''Bu teklif benim için iyi sayılabilir. Teklifinizi kabul ediyorum ve bu gaddar ejderhadan köyünüzü en yakın zamanda kurtarmak için şerefim üzerine yemin ediyorum.'' demiş.
 Köylüler umutla ülkenin en iyi savaşçısını beklerken Korkusuz Richard iki günlük yol sonunda köye ulaşmış ve köy yaşlısına hitaben;
 ''Köy yaşlısı, benim öldüreceğim bu gaddar ejderha nerede?'' diye sormuş.
 Köy yaşlısı ise;
 ''O ormanın derinliklerinde yaşar, fakat insan kılığına girip köylüleri ormana çekmeye çalışır. O yüzden biraz beklemelisin.'' diye cevaplamış.
 Ertesi gün ejderha insan kılığına girip köydeki yeni kurbanını aramaya başlamış. Köye yeni birisini geldiğini öğrenince bunun kim olduğunu merak etmiş ve uzun süre sonrasında bu adamın ejderhayı, yeni kendisini öldürmek isteyen ülkenin en iyi savaşçısı olan Korkusuz Richard olduğunu öğrenmiş.
 Ve bu savaşçıyı öldürmenin yolunu aramış. En sonunda yaşlı bir kadın kılığına girerek Korkusuz  Richard'ın yanından geçerken;
 ''Evladım, şu yaşlıya erzağını evine götürmesine yardım eder misin?'' diye sormuş.
 Richard'da acıyıp yaşlı kadına yardım etmiş. Yavaş yavaş ormana doğru yol almışlar. Ormanda ilerledikçe kıs kıs gülen yaşlı kadının sesini duyunca Korkusuz Richard, bu kadının aslında ejderha olduğunu anlamış. Ve kılıcını çıkartmış;
 ''Seni gaddar ejderha!! Ben buraya getirdiğin son insan olacağım. Çünkü burada öleceksin!''
 Yaşlı kadın;
 '' Hah hah hah, yazık sana. Birazdan burada bana yem olacaksın!!'' demiş ve ejderhaya dönüşmüş.
Ejderha ile Korkusuz Richard uzun bir süre savaşmışlar. Ejderhadan daha çevik olan Korkusuz Richard sonunda ejderhayı boğazından keserek öldürmeyi başarmış. Köye elinde ejderhanın kafasıyla geri dönmüş ve kendisini söz verdikleri yedi bin altını ve köyün yöneticiliğini istemiş. Köylüler köyün anahtarını ve altınları Korkusuz Richard'a teslim etmişler. Şairler, Korkusuz Richard hakkında şiirler yazmışlar, yiğitliğinden bahsetmişler ve namına nam katmışlar. Köy ise ejderhanın ölümünden sonra huzura kavuşmuş. Köyde üç gün üç gece süren bir şenlik olmuş. Gökten üç elma düşmüş: Biri köylülerin, biri de Korkusuz Richard'ın biri de bu masalı dinleyenin başına...

TÜR- Fabl, Piranha ve Timsah

   Deniz kenarında piranha ve timsah yaşarmış. Günün birinde küçük piranha yorgun düşmüş ve hastalanmış. Artık avlanamaz olmuş. Genç bir timsah ona yardım etmiş. Birkaç hafta sonra küçük fakat hasta piranha iyileşmiş ve eski gücüne kavuşmuş. Genç timsaha teşekkür bile etmeden hemen denizin süzülmüş. Aradan yıllar geçmiş ve genç timsah da yaşlanmış, ve yengeç grubunun saldırısına uğramış. Yengeç grubunun saldırısına uğrayan timsaha bir darbeyi de timsahın zamanında yardım ettiği piranha vurmuş. Yengeçlerin zehrine ve piranhanın darbesine dayanamayan timsah ölmüş. Fakat yengeçlerde timsahtan sonra zehirlerini piranhaya karşı kullanmışlar, timsahtan sonra piranha da zehirlenerek ölmüş.

'' Ne ekersen onu biçersin''

7 Kasım 2014 Cuma

Pofuduk ve Miki

  Tür: Fabl 

            Pofuduk ve Miki

 Pofuduk, evin şişman, aylak ve tembel kedisiydi. Her gün yumuşak yatağına yatar bütün gün yayılırdı ve sadece yemek yemek için ayağa kalkardı.
 Bir gün tok evin aç kedisi koltuğun altında ağlama sesi duyar. Bu evin kaçak faresi Mikiydi. Pofuduk hiç rahatını bozmaz. Miki yavaş yavaş pofuduğun yanına gelir:
-Kedi kardeş çocuklarım çok aç ve yemek bulamıyorum bir tek sen bana yardım edebilirsin.
 Pofuduk önce güler sonra derki:
-Ben kendimden küçük hayvanlara yardım etmem. Demiş. Miki çaresizce evine döner.
 Bir gün Pofuduk evdeki değerli vazoyu kırarak sahibi tarafından dışarı bırakılır. Artık eskisi gibi yemek yiyemez, çöplerden bulduklarıyla yetinir. Miki ise o sıralarda işlerini yoluna koymuş ve zor durumdaki arkadaşlarına yardım ediyordu. 
 Bir gün Pofuduk ve Miki karşı karşıya gelir. Miki pofuduğun haline üzülür ve yardım etmek ister. Pofuduk yaptığı kötülüğü hatırlar ve çok utanır. Pofuduk şöyle der:
-Sana yaptığım şey için özür dilerim. Eğer bana yardım edeceksen bende sana bundan sonra yardım kuruluşunda yer almak isterim. Der. Miki bunu duyduğuna sevinir ve kabul eder. O günden sonra ikisi bütün yardıma muhtaç hayvanlara yardım ederler...


"Yapılmaya değer tek yardım, yardıma muhtaçlıktan kurtuluşu sağlamaktır..."

                                                                                                        İrem ERENLER

6 Kasım 2014 Perşembe

Bilgelik

Tür:Fabl


Bilgelik

Vaktiyle ormanın birinde nam salmış bir kurt varmış.Herkes bu kurdun gücünü kıskanır ondan bir şeyler öğrenmek istermiş .Bir gün tilkinin biri kurdun yanına gidip aslanı yenen gücünün sırrının ne olduğunu öğrenmek istemiş.Tilki kurdun yanına gidip ormandaki diğer yırtıcılar karşısında sürekli ezildiğini artık biraz daha güçlü olup kendini savunması gerektiğini dile getirmiş.Tilkinin asıl amacı kurdun gücünü öğrenip ormana hakim olmakmış.Kurt, tilkinin bu haline üzülüp ona güçlü olmayı ve dövüşmeyi öğretmeye karar vermiş.

Aradan haftalar geçmiş tilki ormanda kurt hariç bütün yırtıcıları yenmiş ve zorbalık yapmaya başlamış günün birinde kurt, tilkinin yanına gidip zorbalık yapmamasını kendiden güçsüz hayvanları ezmemesini söylemiş.Tilki ise kurdun bu sinirli tavrına kızıp ona saldırmaya başlamış.Kurt tilkinin ne kadar kibirlendiğini görünce karşılık verip tilkiyi yere sermiş ve sonra ağzından bu sözler dökülmüş:

"Güç bilgeliktedir, kibir ile bilgelik yan yana durmaz."

  Tür : Fabl

                              Tırtıl ile Kelebek

Koca şehrin birinde
Yaşlı bir kelebek varmış.
Kendi başına kendi gibi
Yaşlı bir ağaçta yaşarmış.
Bir gün toy bir tırtıl
Tutmuş kelebeğin evinin yolunu.
Ondan yardım almak için
Çalmış kapısını kelebeğin.
Kelebek sormuş:
- Ne oldu tırtıl?
Ne için çalarsın 
Bu yaşlı kelebeğin kapısını?
Tırtıl cevap vermiş:
- Sen ulu bir kelebeksin
Ben ise zavallı bir tırtıl.
Ne olur yardım et bana
Senin gibi iri kanatlarım olsun
Uzak diyarlara uçayım.
Kelebek tırtılı iyilikle karşılamış.
Tırtıl çok sevinmiş bu duruma.
Kelebek olacağının mutluluğuyla
Kendini bırakmış ona.
Kelebek ve tırtıl
Her günü birlikte geçiriyorlarmış.
Kelebek ona kelebek olmayı öğretmiş.
Tırtıl gün geçtikçe gelişmiş.
Zamanla öğrenmeye başlamış.
Yaşlı kelebekten bile
Görkemli kanatları çıkmış.
Kelebek ona uçmayı öğretmiş.
Uçmayı öğrenince tırtıl
Kelebek olmanın tadını çıkarmış.
Ve uçmanın
Ne kadar güzel bir his olduğunu öğrenince
Uçup gitmiş sevinçle
Dönüp bakmadan yaşlı kelebeğe
Yaşlı kelebek üzülmüş haline.
Tırtıl genç bir kelebek olmuş
Yaşlı kelebek ise başka tırtılların 
Yolunu gözler olmuş.


'RabiaGurur